Sadeliğin Mükemmelliğe Giden Yol Olduğunu Keşfetmek…
Son yıllarda giderek daha fazla yaygınlaşan bir akımla tanıştım ben de… Bu akımın içinde bulunmayı tercih eden kişiler hayatı her anlamda sadeleştirerek; daha huzurlu, daha başarılı, daha sağlıklı ve hayata karşı daha uyumlu olduklarını söylüyorlar. Peki, bunu nasıl başarıyorlar? Çok hoşuma giden bir yola çıkış sloganı var bu akımın. “Hayatınızdaki her şeyin bir anlamı olmalı” diyorlar. Bunlar eşya da, insan da, duygu da, düşünce de olabilir. Sizin için anlamsız olan şeyleri hayatınızdan elediğinizde daha başarılı ve mutlu olacağınız şeylere odaklanabiliyorsunuz. Fikri beğendim. Ama acaba uygulanması kolay mıydı? İşe önce evlerinden ve işyerlerinden başlıyorlar. Dolap içlerinden… Yıllarca üst üste yığılmış eşyalardan. Hiç kullanılmayan hediyeler, özel günlerde kullanılmak için saklanan ama hiç kullanılmamış eşyalar, bir gün belki lazım olur inancıyla vazgeçilemeyen bir sürü eşya… Ben de yaptım. Sözlerini dinledim ve denedim. Dolaplarımın içinden oldukça büyük miktarda eşyayı ayırdım koliledim ve balkona kaldırdım. Kaldırırken içimden geçen bunları deliler gibi evin içinde arayacağım hissiyatıydı. Çok zordu. Sanki ben eşyalara değil de; eşyalar bana sahip gibiydi. Ve ne oldu biliyor musunuz? Bir sene geçti ve ben kolilere neler koyduğumu hatırlamıyordum bile.
Üstelik bu süreçte karar verme hızımın artışına tanık oldum. Daha az eşya, daha hızlı kararları da beraberinde getirdi. Üstelik büyük bir tasarruf sağladığını da inkâr edemeyeceğim. Çünkü bu akıma inananlar alınacak yeni bir eşyanın alınması için iki eşyadan vazgeçilme zorunluluğu da getiriyorlar.
İşin eşya kısmının zor olduğunu ve kafandaki değişiklikler oturtulduğunda bütün bir ömür boyu uygulanabileceğini düşünürken; aslında bunun nispeten kolay bölüm olduğunu keşfettim ne yazık ki…
Çünkü sadeleşme yolu yemekten, konuşmaktan, düşüncelerden, insanlarla ilişkilerinden yani hayatın tam ortasından geçiyor. İşte tam bu noktada bu işin aslında ne kadar da zor olduğunu keşfettim. Benim gibi her anlamda kalabalıklar içinde yaşamaya alışmış birisi için bu yolculuğa devam etme cesareti göstermek oldukça zor. Öncelikle vazgeçtiğin her şeyin aslında bir kayıp değil, daha fazlasını kazanma yolunda bir süreç olduğuna inanmak gerekiyor.
Yolum devam ediyor. Hedefler belli. Hayatındaki boşlukları aşırı yemekle doldurmamak, gerekmedikçe konuşmamak, daha fazla dinlemek, kimler için ne kadar zaman harcaman gerektiğine karar vermek, daha düzenli ve anlamlı düşüncelere odaklanmak… Yol zor. Tüm alışkanlıkları ve inanışları zorluyor. Uygulamaya başlayabildiğinizde ise mucizevi bir şey oluyor. Ailemize, sevdiklerimize ve kendimize daha fazla vakit kalıyor. Ve odaklandığımızda daha başarılı, daha mutlu ve daha huzurlu oluyoruz. Sanırım doğru yoldayız…
Taoizmin kurucusu kabul edilen önemli bir Çin filozofu Lao Tzu’nun bu konuda yön veren harika bir sözü var.
“Çok kıymet verdiğim üç hazinem var” demiş Tzu: “Birincisi sadelik, ikincisi sabır, üçüncüsü de merhamettir. Düşüncelerinizde ve davranışlarınızda sade olduğunuzda, varlığın kaynağına dönersiniz. Dostlarınıza ve düşmanlarınıza karşı sabırlı olduğunuzda, ne olursa olsun anlaşma sağlarsınız. Kendinize karşı merhametli olduğunuzda, dünyadaki bütün insanlarla barış sağlarsınız.”
Bu yolun sonu düşüncede sadeliğe gidiyor farkındayım. Siz de sık sık beyninizde biriken onlarca gereksiz fikir, yorum, takıntı ve düşünce yükünden yorulmuyor musunuz? Kim bilir belki de insanın kendisini keşfetmesinin tek yolu gerçekten sadeleşmektir…